Pages

15.11.10

Machete



Bazı özel (daha çok da milli) meselelerden dolayı bir süredir (3 ay 3 gündür) kültürel sanayinin çıktılarından muaf durumdayım. Yeni çıkan albümler, filmler, siteler vs. maalesef yeni -ve geçici- hayat rutinimin içine hiçbir şekilde dahil olamıyor. Durum o kadar vahim ki aylardır buraya ilk kez bir kaç yüz vuruşluk bir yazı yazma şansı bulabiliyorum. Yalıtılmış minik dünyamda kafatasımın içindeki yumuşak şeyin git gide bir lahanaya dönüştürüldüğünü hissederken, bazı girişimlerde bulunarak ve bu vaziyete "çüş!" diyerek kendime uzun süredir sabırsızlıkla beklediğim Machete'i izleme fırsatı yarattım (bu fırsatı nasıl yarattığım apayrı bir yazı konusu).



Geçen 95 günlük süreçte izleyeceğim ilk film olması (3 yaşımdan beri hayatımda böyle bir dönem olmamıştı), Steven Segal, Don Johnson, Danny Trejo gibi çocukluğumun VHS dönemi kahramanlarını, Robert De Niro gibi yüce bir ismi, Jessica Alba, Michelle Rodriguez ve Lindsay Lohan gibi post-ergenlik dönemimin hatırı sayılır hatunlarını bir araya toplaması ve üstelik bu işe imza atanın da Sin City, El Mariachi, Once Upon A Time in Mexico, From Dusk Till Down gibi -kanımca- başyapıtlara imza atmış bir adam olması -ki bu Robert Rodriguez oluyor- nedeniyle seçimime oldukça güveniyordum. Yazının buraya kadarki geliş noktası okuyan kişiye filme bir bok atma havasında olduğumu hissettirebilir. Okuyan kişi nispeten haklıdır, nispeten de değildir. Şöyle ki, film aslında gayet başarılı. "İyi", "hoş", "izlenir", "güzel", "başarılı", "vay ulan", "üfff", "koppuyor" gibi yansımalarla ifade edilebilir, hakkını da verir. Benim takıldığım nokta bu "B Film" konseptinin bokunun çıkmış olması.


B Film repertuarı, ki bünyesinde VHS kaset dönemi efsaneleri Michael Dudikoff'lu American Ninja serisi, uzaylı Badi, bitik Dolph Lundgreen filmleri, Dünyayı Kurtaran Adam, Turist Ömer, Steven Segal sinemasını barındırır. Enteresandır, sözlerle anlatılmaz. 80'lerde ilkokulda sabahçıysan okul dönüşü eve kaset alır izlemek için ödevlerini sallarsın, videoya kasedi takar babaanneye patates kızarttırırsın, litrelik cam şişe kolayı da kafaya dikersin. İyilerin kötüleri eşek sudan gelene kadar dövüşünü gaza gelerek izlersin. O filmlerde şimdiki anti kahramanların falan esamesi okunmaz, iyiler salt iyi, kötüler de -özel efektler gibi- harbi kötüdür. Kısacası eşeğe altın semer de vurulsa yine eşekse neden altın semer vuralım, biz eşeği olduğu gibi kabullenmiş sevmişiz, ingiliz tayını photoshopla eşek yapmak neden?

Machete kötü bir filmdir demiyorum. Film -harbiden- iyidir, hoştur ama demek istediğim 20 milyon dolar harcarsan o film B Film olmaz. Eğer o kadar para harcayıp B Film kafasında bir film çekmek istersen işte o tetris grafikleriyle PES oynamaya benzer. Velhasıl özet olarak konsepte kılım. Kimse bana günümüzde B Film çekmek Hollywood sinemasına bir başkaldırıdır, eleştiridir, höttür, püttür, düdüktür demesin. İlla isyankar bir bünyedeysen alırsın bir handcam; işte Dogma 95, işte deve, ya çekersin, ya gidersin.

20 milyon dolara B Film konseptinde ve -dolayısıyla görüntü kalitesinde- film çekmek bana hayatımda kullanmayı en çok istediğim ama bir türlü kullanma fırsatı bulamadığım atasözünü ilk kez -sanırım- yerinde kullanma fırsatı tanıyor; Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu bre Sinyor Rodriguez!?... (İlk kez kullandığım için sonuna ünlem mi, soru işareti mi, yoksa üç nokta mı koyacağımı bilemedim).

Haa illa "B Film kafası isteriz" diye tutturursanız da Black Dynamite'ı şiddetle tavsiye ediyorum.

1 comment:

deeptone said...

heey ne güzel. sen de benim gibi sinema müzik kitap seversin.

zaten blogumda en çok film müzik kitap yazıyorum. bi de bi dolu başka şey.
:)