Pages

28.6.10

In The Loop



Hayatımın 6 senesini "Siyaset Bilimi" diploması almaya adamış bir adam olarak yıllar sonra meslek eğitimime baktığımda; "bilmediğin şeyleri biliyormuş gibi gösterme sanatı...", "ne kadar sıçıp batırsan da insanlar üzerindeki gücünle bundan avantaj sağlama taktikleri...", "ukalalık ve demagoji öğretileri...", "gammazlama ve şantajın incelikleri...", "yaptığın pisliği hukuğu manipüle ederek meşrulaştırma alıştırmaları..." gibi temel noktalar üniversitenin bana kattıkları olarak aklıma ilk gelenler... Paragraflar haline getirilerek oldukça genişletilmiş ve kelime kelime ezberletilmeye çalışılan siyasetin bu kutsal öğretilerini sallamayıp ezberlemeseniz bile, en azından duvara bit kadar arial fontlarla yazdığınız kopyalarda ya da hece hece arkanızdaki arkadaşınızın fısıltısında doğru cevapları kağıda panikle geçirme esnasında her biri beyninizin kımıl kımıl dehlizlerine bir daha çıkmamak üzere yerleşiyor...
Okul süresince anlatılan her gereksiz dersten ve girilen ezbere dayalı her anlamsız sınavdan sonra git gide, bir çığ gibi büyüyen apolitikleşme süreci yıllar sonra mezuniyetle beraber durur ve tekrar normalleşme süreci başlar... Fakat ülke ve dünya siyaseti de bi' acayip gelmeye başlar insana... Sonra, yaşadığın ülkenin başbakanının her an cebinden çakısını çıkarıp "van minut, van minut, al ulan sana van minut eşşoğleşşek " haykırışları içerisinde yanındaki lavuğun boynuna saplayabileceğinden tırsarak uluslararası bir canlı yayın izlersin... Kendine gelir bi silkinirsin... "Yürrüüü koççuuum!" çekenlere aslında ne olup bittiğini anlatmaya falan da -bir daha hiç- yeltenmezsin... Verdiğin 84 Siyaset Bilimi dersi aklına gelir ve "hassiktir!" dersin...


Siyasetle kafa bulmak çok kolay gibi gözükse de aslında değil... Bunu karikatür dergileri kadar iyi yapan film ya da dizi bulmak da imkansız... Politika başlı başına komik, siyaset arenasındaki aktörlerin söyledikleri ve yaptıkları da kendiliğinden absürd olduğu için ortaya eleştiri dışında komedi katmak bence epey zor oluyor... Politik aktörlerin diyaloglarındaki anlamsızlığı en iyi verebilecek absürtlükte bir senaryo işinin altından kimin kalkabileceğini düşününce sadece İngilizlerin (ve belki Cohen'lerin) bunu becerebileceğine dair bir kanıya vardım. Gerçekten de öyle olmuş...

In The Loop
'ta film başladıktan sonra ilk 15 dakika diyaloglara yetişmekte, kimin kim olduğunu anlamakta biraz afallasanız da bu süre sonunda taşlar az çok yerine oturmuş oluyor. Birbirinden rahatsız, birbirinden acayip heriflerin ve kadınların -ki bunlar bakanlar, senatörler, generaller vs. oluyorlar- uğraştıkları şeylere, bu insansıların aptallıklarına, anlamsız psikozlarına, hatta en önemlisi boş amaçlarına ve yöntemlerine tanık olurken film onları aslında eleştirmiyor. Onları eleştirilmeye layık görmüyor ve eleştirmeye tenezül bile etmiyor... Siyaseti ve politikacıları o kadar aşağılıyor ki filmi askerde izleseniz ertesi gün sabah içtimasında generale nanik yapma ya da mecliste çalışıyorsanız sabah bakanlardan birinin ensesine şaplak çalma isteği uyandırabilir. İngiliz komedileriyle biraz haşır neşirseniz ve tarzlarına uyuz olmuyorsanız In The Loop size yarıla-yarıla gülme garantisi verebilir...



No comments: